Liderler kendilerini ne kadar sorguluyor? – 2

Liderler kendilerini ne kadar sorguluyor? – 2

Yazan: Cahide Akkuzu

Okuma süresi: yaklaşık 6 dakika

Liderlerin kendisini sorgulaması ve değiştirmesi üzerine başladığım yazı dizisi farklı bir boyut ile devam ediyor. Bir önceki yazımda liderlerin iç dünyasına biraz daha yakından baktık, gelişmişlik seviyelerine bilimsel açıdan bir yaklaşım getirdik ve liderin kendini nasıl sorgulayabileceği konusuna giriş yaptık. Dizinin ilk yazısı olan  ‘Liderler kendilerini ne kadar sorguluyor? – 1’ yazısına bu linkten ulaşabilirsiniz: LİNK

Yön gösterme sorumluluğu olan liderlerin takipçilerinden bir kaç adım önde olması için kendini sorgulayıp yenileme ve güncelleme gerekliliğinden bahsetmiştim. Bu yazıda liderin kendisini sorgularken aşması gereken önemli bir unsurdan bahsedeceğim: Kendisi! Kendisi diyorum çünkü liderin kendisini konfor alanında ve alışkanlıklarına sıkıca bağlı tutan işlevsel bir beyin doğası var!

Liderden tutum ve davranışlarını değiştirmesini bekliyoruz. Hiç de kolay bir şey değil! Yapılan araştırmalar 9 kalp hastasından sadece 1 tanesinin ameliyat sonrasında sağlığını koruyacak şekilde yaşam tarzını değiştirebildiğini gösteriyor. Bu yazıda liderin kendi sınırlarını ve konfor alanını aşarak kendi değişimini yapma yolculuğunda bilimden nasıl faydalanabileceğine bakacağız.

Psikoloji ve nörobilim alanlarındaki entegrasyon sonucunda son 30 yılda bilim insanlarının yaptığı araştırmalar insan doğası ve davranış değişimleri konusunda çok yeni ve kapsamlı bilgiler ortaya çıkardı. Görüntüleme teknolojilerinin gelişmesi sayesinde insan beyninin belli durum ve ortamlarda nasıl uyarıldığı, nasıl tepki gösterdiği ve fiziksel değişimi izlenebildi, gelişmiş bilgisayar teknolojileri ile yapılan analizlerle yeni teoriler ortaya çıktı.

Beynin işlevsel ve değişime direnç gösterme doğasının bilincinde olan liderler ‘kendilerini’ aşmak, tutum ve davranışlarını değiştirmek için kendilerine çeşitli stratejiler geliştirerek başarı oranlarını artırabiliyor.

Bu konuda yazılmış bir çok kitap ve makale var, benim beğeniyle takip ettiğim kaynaklardan bir tanesi Dr. David Rock başkanlığındaki NeuroLeadership Institute https://neuroleadership.com. Global ölçekte faaliyet gösteren NeuroLeadership Institute, nörobilim insanlarıyla liderlik gelişimi uzmanlarını bir araya getirerek liderlik gelişimi için bilime dayalı yeni yaklaşımlar geliştiriyor.

Bahsetmiş olduğum araştırmalar sonucunda beynin işlevsel ve değişime direnç gösteren doğası hakkında bilinenlere biraz daha yakından bakalım. Beynimizin ön korteksi öğrenme, bağlantı kurma ve analiz yapmamızı sağlıyor, bilinçli bir komuta merkezi gibi çalışıyor. Yeni bir şey gördüğümüzde, yeni bir bilgiyle karşılaştığımızda devreye girer ve o yeni bilgiyi mevcut bilgilerle karşılaştırır, bunun için bilinçli efor harcar. Beynimizde bulunan bazal ganglion ise öğrendiklerimizi ve alışkanlıklarımızı depolayan bir hafıza gibi çalışır, fazla efor sarf etmeden ‘otomatik’ hareket eder ve rutin işlerde çok etkindir. Ön korteks ise çabuk yorulur ve sınırlı bir kapasiteye sahiptir, bir şeyi yeterince öğrendikten sonra veya bir alışkanlık oluşturduktan sonra bunu bazal gangliona, yani alışkanlık merkezine devrederek depolar. Bu şekilde kendimize bir konfor alanı yaratmış oluyoruz. Araba kullanmayı öğrenirken ön korteksimizi kullanırız, öğrendikten sonra bazal ganglion devrededir ve rutin bir şekilde arabayı kullanır. Otomatik vitesli arabadan manuel vitese geçmek zorunda kaldığımızda bazal ganglion direnç gösterir ve stres belirtileri ortaya çıkar. Her hangi başka bir kurumsal veya kişisel değişim inisiyatifi de benzer bir şekilde stres belirtilerinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Özetle, bazal ganglion sürekli gerçekleşen ile bekleneni kıyaslıyor, hafızasında depolamış olduğu bilgi veya alışkanlıktan farklı bir şey ile karşılaştığında hata sinyali veriyor! Ön korteksimiz yorgun veya kapasitesini aşmış şekilde doluysa eski alışkanlığımıza dönüveriyoruz.

Beynimizdeki önemli bölgelerden bir tanesi ilkel beyin olarak bilinen amigdalamızdır ve hayatta kalmamızı sağlar. Amigdalamız fiziksel bir tehdit ile karşı karşıya kaldığımızda istem dışı bir şekilde devreye girer, ön korteksimizin odağını kaybetmesi sağlayarak komutayı ele geçirir, vucüt kimyamızı değiştirir ve üç tepkiden bir tanesini göstererek hayatta kalmamızı sağlar: ya kaçarız, ya mücadele ederiz, ya da donup kalırız. Amigdala fiziksel tehdit ile sosyal bir tehdidi ayırt edemez. Sosyal bir tehdit ile karşı karşıya kaldığında yine istem dışı bir şekilde komuta merkezimizi ele geçirir ve üç tepkiden bir tanesini göstererek ‘hayatta’ kalmamızı sağlar.

Kendimizi, davranışlarımızı, alışkanlıklarımızı değiştirmek isterken bazal ganglionun hata vermesi de amigdalamızı tetikliyor, amigdalamız hayatta kalmak için, yani bizi değişimden korumak için, komuta merkezimizi ele geçiriyor! Beynimizin işlevselliği açısından bakınca, bir ayağımız gazda değişmek istiyoruz, bir ayağımız farkında olmadan frende! Beynimizin değişime direnç gösterme doğası hepimiz için aynı şekilde çalışıyor. Liderlerden beklenen kendilerini sorgulama ve değişimi önce kendilerinde yaparak değişime liderlik etme becerisini ortaya koymanın ne kadar zor olduğu ortada. Zor da olsa bunu başarmak mümkün, bir çok başarı örneği de var!

Çözüme giden yolda yine nörobilim imdadımıza yetişiyor! Yapılan araştırmalardan elde edilen çarpıcı bir bilgi nöroplastisite olarak adlandırılan beynimizin kendini değiştirme ve adapte etme kabiliyetidir. Hollandalı sanatçı M.C. Escher’ in 1948 yılında  ilk defa basımı yapılan ‘Çizen Eller’ isimli litografisinde iki el üç boyutlu bir şekilde bir birini çizerek eş zamanlı olarak bir birini yaratıyor. Escher’ in bu eserindeki kendini yaratma paradoksu nöroplastisiteyi tarif eden bir metafor olarak beynin kendisini fiziksel olarak istediği şekle sokma, gelişme, değişme, adapte olma kabiliyetini, yani kendisini istediği şekilde yaratma ve değiştirme kabiliyetini anlatıyor. Dolayısıyla genlerimiz ve bulunduğumuz çevre kaderimiz olmaktan çıkıyor, beynimizin nöroplastisite özelliğini kendisini arzu ettiği şekilde yaratmak ve değiştirmek için kullanma imkanımız var.

Londra’ da taksi şoförü olarak lisans alabilmek için şoförler şehir merkezinde bulan 25.000 cadde ve sokağı olan Londra haritasını ezbere bildiklerini kanıtlamaları gerekiyor. Londra Üniversitesi nörobilimcilerinden Eleanor Maguire beynin görsel hafıza merkezi olan hippocampusu incelemek amacıyla yaptığı araştırmalardan bir tanesinde Londra taksi şoförlerini kullanmış. Şoförlerin lisans sınavı öncesi ve sonrasında hippocampus bölgelerini incelemiş, 25.000 sokağı ve Londra haritasını ezberleyen şoförlerin beynindeki bu görsel hafıza merkezi fiziksel olarak gelişmiş, büyümüş ve ağırlaşmış, bir nevi kas yapmış!

Nöroplastisite alanında yapılan araştırmalardan çarpıcı ve umut verici bir gerçek ortaya çıkıyor: beyin devrelerimiz yeni durumlara göre kendisini son derece hızlı bir şekilde adapte edebiliyor, hatta yeni beceriler geliştirmek için odağımızı verdiğimiz beyin bölgesinde ‘kas’ geliştirebiliyoruz. Escher’in ‘Çizen Eller’ inde olduğu gibi kim ve ne olmak istediğimize kendimiz karar verip kendimizi arzu ettiğimiz şekilde yaratma imkanımız var!

Liderler kendi değişim dönüşümlerini yapma yolculuğunda bir yandan ayakları gazda, bir yandan ayakları frende, bir yandan da nöroplastisite sayesinde kendilerini arzu ettikleri şekilde değiştirme ve yaratma imkanları var! Yine beynin işlevsel doğasına bakarak liderlerin bu değişimi nasıl gerçekleştirebileceklerine bakalım.

Kendimizi değiştirmenin tek yolu dikkatimizi bilinçli ve odaklı bir şekilde değiştirmek veya geliştirmek istediğimiz konuda tutmaktır, bu konuda düzenli pratik yapıp içgörümüzü geliştirmektir. Londra taksi şoförleri örneğinde gördüğümüz gibi bilinçli bir şekilde bir konuya odağımızı verdiğimiz zaman, ilgili beyin devrelerimizi sürekli aktif kullandığımız zaman beynimizin ilgili o alanını fiziksel olarak geliştirebiliyoruz. Kurumsal bir şirkette finans, insan kaynakları, satış, pazarlama, operasyon gibi farklı fonksiyonlarda olan liderlerin beyinlerinde farklı bölgelerde kasları gelişiyor, aynı duruma farklı perspektiften bakıp farklı şeyler görebiliyorlar.

Yine araştırmalar gösteriyor ki sahip olduğumuz zihinsel haritalarımız, beklentilerimiz ve tutumlarımız algılarımızı etkiliyor. Örneğin müşterilerini sadece sorun yaratan insanlar olarak algılayan bir lider, müşterilerini dinlediğinde sadece problemlerini duyar. Müşterilerini son derece yoğun ama yetenekli profesyoneller olarak gören bir lider ise onların geri bildirimlerini ürün veya hizmetlerini geliştirmek için kıymetli bilgiler olarak değerlendirir.

Kendisini değiştirmek isteyen lider sahip olduğu zihinsel haritaları sorgular ve gözden geçirir, edinmek istediği yeni davranışlarını belirler ve düzenli bir şekilde pratik yapar. Bu kadar yoğun uyaranların olduğu ve amigdalamızın sürekli tetiklendiği bir iş dünyasında odaklanmak hiç de kolay olmamakla beraber beynimizin nöroplastisite özelliğini kullanarak odaklanmayı da doğamız haline getirmemiz mümkün. Bu alanda yapılan araştırmalar ‘bilinçli odaklılık’ olarak çevirdiğimiz mindfulness pratikleri ile ön korteksimizi fiziksel olarak geliştirebildiğimizi ve amigdalamızı da fiziksel olarak zayıflatıp değişime olan direncimizi ve değişim anındaki stresimizi azaltabildiğimizi ortaya koyuyor.

Harvard Üniversitesi nörobilim uzmanı Sara Lazer sekiz haftalık bir meditasyon eğitimine katılıp her gün düzenli meditasyon yapan bir grup insanı incelemiş. Bu kişiler günde ortalama 27 dakika meditasyon yapmışlar. Araştırma sonunda kişiler streslerinin azaldığını söylemişler. Sara Lazer bu kişilerin beyinlerini incelemiş ve fiziksel olarak ön kortekslerinin büyüdüğünü ve amigdalalarının küçüldüğünü tespit etmiş. Yaptığı takip araştırması ile stres düzeyinin düşük bir seviyede seyretmeye devam ettiğini tespit etmiş. Bundan çıkardığı sonuç beyinde fiziksel olarak gerçekleşen bir değişimin uzun bir süre etkisini göstermeye devam ettiği yönünde.

Analiz yapmamızı sağlayan ve bizi odağımızda tutan bilinçli komuta merkezimiz olan ön korteksimizi geliştirerek değişim için gerekli olan odaklanmayı öğrenip doğamız haline getirebiliriz. Ön korteksimizi geliştirmek için basit pratikler bile etkili olacaktır. Önemli olan bir süreliğine zihnimizdeki kalabalık düşünce trafiğini durdurmak ve bir şeye odaklanmak, örneğin nefesimizi takip ederek nefesimize odaklanabiliriz.

Gelelim kendini sorgulayan ve değişim yolculuğuna çıkan liderlere. İnsanın dostu da düşmanı da kendisidir. Liderlerin her şeyden önce kendine dost olup Escher’ in ‘Çizen Elleri’ gibi kendilerini hayatlarının her döneminde arzu ettikleri şekilde yaratma güçlerine inanmaları önemlidir. Liderlik ettikleri organizasyonda değişim ancak kendilerini sorgulayıp gerekli değişimleri kendilerinde yaparak gerçekleşebilir.

Bu yazı dizisinin ikinci yazısında liderlerin iç dünyasına bilimsel açıdan bakmış olduk. Bir sonraki yazımda yeni bir boyuta daha bakarak devam edeceğim.

social position

Bu gönderiyi paylaş