Olumsuz Duygular Başarılı Olmanızı Sağlar!
Yazan: Cahide Akkuzu
Okuma süresi: yaklaşık 5 dakika
Olumsuz duygular yaşamaktan kaçınırız. Hayattan ve yaptığımız işten keyif almak varken, kim can sıkıntısıyla uğraşmak ister? Yakın zamanda yayınlanan araştırmalar bazı olumsuz duyguların sizin için faydalı olabileceğini ortaya koyuyor. Can sıkılması, hüsran ve sabırsızlık gibi duyguların sizin için bir engel olmadığını, bunların hedeflerinize ulaşmak ve daha iyi bir hayata sahip olmak için rehber olabileceğini ortaya koymuş. Bilim, bu olumsuz duyguların yolumuzu bularak başarılı olmamıza yardımcı olduğunu, bizi motive ettiğini ve umut verdiğini ortaya koyuyor. Olumsuz duygulardan kaçınmak, onlarla savaşmak veya onları bastırmak yerine sadece onları dinlemeliyiz ve belki de onları biraz yönlendirmeliyiz.
Louisville üniversitesinde felsefe profesörü olan Andreas Elpidorou’nun son kitabı “Propelled: How Boredom, Frustration, and Anticipation Lead Us To The Good Life” psikoloji, ekonomi ve felsefe alanında yapılmış olan araştırmaları sentezliyor. Can sıkılması ve hüsrana uğramak insanın gelişimini olumsuz etkileyen engeller olarak görülüyor. Andreas Elpidorou bize iyi bir hayat yaşamak için her ikisini de deneyimlememiz ve bunlara uygun şekilde tepki vermemiz gerektiğini söylüyor. Arzu ettiğimiz şeyleri elde etmek için bir süreç yaşamamız gerektiğini, arzularımızı elde etmeye yönelik çalışmamız ve özlem duyarak onların oluşmasını beklememiz gerektiğini söylüyor. Oysa, yaşadığımız hızlı dünyada tam tersini, yani “Şunu istiyorum, şimdi olsun, hemen olsun, hiçbir zorluk çıkmasın, ne canım sıkılsın, ne de hüsrana uğrayayım’’ diye düşünenleri görüyorum. Bu şekilde kolayca elde edilen arzuların verdiği tatmin de genellikle kısa sürüyor. Andreas Elpidorou bu olumsuz duyguları arzularımızı ve beklentilerimizi aydınlatan, kendimizi hoş olmayan ve tatmin edici olmayan durumlarda sıkışmış bulduğumuzda bize bilgi veren ve bizi hayatlarımıza anlam, ilgi ve değer katmaya motive eden hayati psikolojik durumlar olarak tanımlıyor.
Can Sıkıntısı
NASA Mayıs 2015 yılında yayınladığı bir raporda uzay yolculuklarında karşılaştıkları önemli problemlerden bir tanesini astronotların canlarının sıkılması olarak saymış. NASA Astronotu Norman Thagard: “Uzay uçuşu iyi güzel olmasına rağmen yine de sıkılıyorsunuz.” diyor. Sevdiğimiz ve anlamlı bulduğumuz bir işi yaparken bile can sıkıntısı çekebiliyoruz.
Can sıkıntısı çok yaygın yaşanan olumsuz ve bir an önce kurtulmak istediğimiz bir duygudur. Boşluk duygusuna işaret eder. Şu an içinde bulunduğumuz durum bizi mutlu etmez. Can sıkıntısı hiç içinde bulunmak istemediğimiz bir durumdur ve bir an önce bu duygudan kurtulmak isteriz. Bu duygudan kurtulmak için aşırı yemek yemek, adrenalini yüksek aktiviteler yapmak gibi şeylere başvururuz. Bir şekilde can sıkıntısının açtığı boşluğu doldurmaya çalışırız.
“Can sıkıntısı, bize tatmin edici olmayan bir durumun varlığının sinyalini veren ve aynı zamanda başka bir şey yapmak için güçlü bir istek içeren hoş olmayan bir durumdur. Can sıkıntısı sırasında kendimizi hem hüsrana uğramış hem de moralsiz hissederiz. Yaptığımız işten uzaklaşırız, memnuniyetsizlik hissederiz, ilgisizlik başlar. Bu durumda olduğumuzda, can sıkıntısı çektiğimizde, bizim için mevcut durumumuzdan daha ilgi çekici ve daha anlamlı olan alternatif durum ve hedeflere yönelmeliyiz.”
Andreas Elpidorou – “Propelled” kitabından
Her can sıkıntısı durumu varoluşsal bir krize benzer; nispeten kısa ama yine de can sıkıcıdır. Aslında acıya benzer düzenleyici bir duygudur. Hayatımızın gösterge panelinde yanıp sönen uyarı ışığıdır, yeni bir şey denemenin zamanı olabileceğini gösterir. Dolayısıyla can sıkıntısı, bizi kendimizle ve zamanımızla yapacak daha iyi bir şeyler bulmaya iten rahatsız edici bir çağrıdır.
Can sıkıntısının iyi ya da değerli olan yanı işlevidir, can sıkıntısı psikolojik bir mekanizmadır, mevcut durumumuzun bizim için anlamlı, heyecan verici, ilginç ya da ilgi çekici olmadığı konusunda bizi uyarır. Ve bizi mevcut durumumuzdan çıkıp anlamlı, heyecan verici, ilginç veya ilgi çekici farklı bir duruma geçmeye motive eder. Can sıkıntısı bizi harekete geçirmek için bir dürtüdür, bir şeyleri hedefleriniz doğrultusunda yaptığınızdan emin olmak için bir motivasyon kaynağıdır. Zamanınızı iyi geçirdiğinizden, yaptığınız şeyin ilginç ve anlamlı olduğundan emin olmak için vardır. Can sıkıntısı: “Hayatında yapman gereken şeyin bu olduğundan emin misin?” diye sorar.
Bazen bu yanlış bir alarm da olabilir. Astronot vakasında olduğu gibi, aslında üzerinde çalıştığımız şeye devam etmemiz gerekir. Böyle anlarda, can sıkıntısını yaptığınız işin anlamını hatırlamak için faydalı bir uyarıcı olarak kullanabilirsiniz. Birçok konuda olduğu gibi anlam arayışı burada da karşımıza çıkıyor! Hepimiz zaman zaman “sıkıcı” şeyler yaparız ama yaptığımız şey bizim için anlamlı ise bizim için zevke dönüşür. Kendimden örnek vermem gerekirse, işimi gerçekten çok seviyorum. İnsanlara kendi hedeflerine doğru ilerlemeleri için destek oluyorum. İşim bana çok anlamlı geliyor. Ama, işimi sürdürebilmek için şirketimin bürokratik işleriyle uğraşmaktan çok sıkılıyorum. Dolayısıyla, her can sıkıntısı arayışa çıkmak için bir sinyal olmayabilir. Canınız sıkılsa dahi, içinde bulunduğunuz durumu daha geniş bir perspektiften bakarak değerlendirin ve sorgulayın, belki de elde ettiğiniz anlam can sıkıntısına değer!
Can sıkıntısı doğru şeyi yapıp yapmadığımızı sorgulamamızı sağlar. Yaptığımız şey anlamlıysa sıkıntı geçicidir ya da sıkılmaya değerdir. Sonuçta ya değişim için harekete geçeriz, ya da anlamını hatırladığımız için sıkıntımızla barışırız. Her iki durumda da can sıkıntısı size yardımcı olmak için vardır.
Hüsran
İşler elimize ayağımıza dolanınca, ya da çabalayıp çabalayıp elimiz boş dönünce, emeğimiz karşılığını bulamayınca haklı olarak hüsrana uğrarız. Keyfimiz kaçar, üzülürüz. Hüsrana uğradığımızda motivasyonumuzun düşeceğini ve başarmayı arzuladığımız şeyden vazgeçeceğimiz beklenir. Bazen hüsrana uğramak yaptığımız işi bırakmamıza neden olur; ancak bu en yaygın tepki değildir. Çoğu zaman inada bindirir ve daha çok çaba gösteririz. Araştırmalar, hüsrana uğramanın bir hedefin değerini azaltmadığını, aksine artırdığını gösteriyor.
Video oyunlarının çıldırtıcı cazibesini düşünün: Ne kadar başarısız olursak, zaferi o kadar çok arzularız. Boşuna “yenilen pehlivan güreşe doymaz” dememişler. Sinirbilimciler fMRI ile hüsrana uğramış bireylerin beyinlerini incelediklerinde, acıyla ilişkili alanların aydınlandığını fark etmişler. Araştırmacılar, soğukkanlı akıl yürütmenin değil, asıl hüsrana uğrama hissinin davranış değişikliğini tetiklediği sonucuna varmışlar. Hüsrana uğramak harekete geçirir, ancak nasıl harekete geçtiğimize dikkat etmeliyiz. Bizi agresif ve öfkeli yapabilir. Hüsranı fark etmemiz ama ona kapılmamamız gerekiyor. Hüsrana uğramanın oluşturduğu bu harekete geçme enerjisini çok iyi kanalize etmemiz gerekiyor ki bize faydalı olsun.
Psikolog Nicholas Pastore’ un çalışması, haksızlığa uğradığımızı hissettiğimiz için hayal kırıklığı yaşadığımızda, yani başkasının olumsuz bir davranışı yüzünden hüsrana uğradığımızda, kontrolden çıktığımızı gösteriyor. Bu tamamen olayı kendinize nasıl açıkladığınıza, nasıl bir senaryo yazdığınıza bağlı. Eğer kendinize “bu böyle olmamalıydı” ya da “bana böyle davranmaya hakkı yok” derseniz öfkelenirsiniz. Hüsrana uğrayınca öfkelenmek yerine meraklanın, hüsrana uğramak meraklanmanızı tetiklesin. “Bu neden oldu” veya “böyle davranmasına ne sebep olmuş olabilir” gibi merakla yaklaşın. Oynamaya devam etmenizi sağlayan sinir bozucu video oyunu gibi, beklenmedik sonucu bir tehdit olarak değil, meraklanmanızı tetikleyen bir uyarıcı olarak görün. Buna bir felaket olarak değil, çözülmesi gereken bir bulmaca olarak yaklaşın. Böyle yaptığınız zaman olumsuz duygunuzu size fayda sağlayacak bir uyarıcı olarak kullanmaya başlamış oluyorsunuz. Bu sizi hedeflerinize ulaşma konusunda destekleyecektir ve daha motive edici olacaktır.
Sabırsızlık
Sabırsızlık modern hayatın vazgeçilmezidir. Her şeyin, hemen ve anında gerçekleşmesini istiyoruz. Bu beklentimiz gerçekleşmeyince de hüsrana uğruyoruz ya da başka olumsuz duygular ortaya çıkıyor. Bunun çözümü sabırsızlığı bir özlem duyma sürecine dönüştürmektir. İkisi aslında çok benzer fakat sabırsız olduğumuzda hak ettiğimiz bir şeyi alamadığımız duygusuyla hareket ediyoruz. Özlem duyduğumuzda ise olumlu bir duygusal durum içinde önemsediğimiz bir konunun gerçekleşmesini bekliyoruz.
Sabırsızlık hüsrana uğramak veya sinirlenmek gibi olumsuz duyguları tetikler. Oysa, araştırma sonuçlarına göre özlem duymanın çeşitli faydaları var. Özlem duymanızdan kaynaklanan olumlu duygular o kadar güçlüdür ki aslında istediğiniz şeyi elde etmekten bile daha iyi olabilir. Tatili özlemle beklemek, hayallerini kurmak, planlama yapmak ve heyecanlanmak, sizi tatilde olmaktan daha mutlu edebilir. Özlem duyma süresini ne kadar kısaltırsanız toplam keyif alma süresini o kadar kısaltmış olursunuz. Araştırmalar bir hedef için özlem duyma süreci yaşadığımız zaman o hedefi gerçekleştirdiğimizde daha mutlu olduğumuzu da göstermiş. Hatta, bunu alışkanlık haline getiren insanların daha mutlu olduğunu tespit etmişler. Keyifli deneyimleri yaşamadan önce bu deneyime özlem duyma süreci yaşayanların, genel olarak daha mutlu oldukları sonucuna varmışlar. Tersi olan kişilerin ise depresyona daha yatkın oldukları tespit edilmiş.
Pozitif psikoloji alanında dünyada otorite olarak kabul edilen Martin Seligman, ünlü kitabı “Öğrenilmiş İyimserlik (Learned Optimism)” de insanları pesimist ve optimist olmak üzere ikiye ayırıyor:
“‘İnsanların odağını belirleyen şey olumsuz olaylar ve problemler karşısında kendisine yaptığı açıklamalar, yani kendisiyle ilgili inançlarıdır. Pesimistler olumsuz olayların ve problemlerin kalıcı ve yaygın olduğuna inanırlar ve bunları kişisel algılarlar. Pesimistler öğrenilmiş çaresizlik içinde bir şeyleri değiştirme güçlerinin olmadığına inanırlar. Odakları olumsuzluklardadır. Optimistler ise olumsuz olayların ve problemlerin geçici olduğuna inanırlar, kişisel algılamazlar ve yaşadıkları bir olumsuzluktan sonra hızlıca toparlanırlar. Optimistlerin başarmak için direnme azimleri vardır. Odaklarını olumlu şeylerde tutarlar, nelerin mümkün olabileceğine odaklanırlar.”
Sabırsızlık hissettiğimizde, bu dürtümüzü bir özlem duyma sürecine dönüştürmek daha optimistik bir bakış açısını alışkanlık haline getirmek için de faydalı.
Benzer bir yaklaşımla Andrew MacLeod “Prospection, well-being, and mental health” adlı kitabında, gelecek hakkında düşünme yeteneğinin insanın sağlıklı işleyişi için çok gerekli olduğunu ve aynı zamanda fiziksel ve zihinsel sağlık için de kritik bir öneme sahip olduğunu yazıyor. Gelecekteki olaylara ilişkin öngörü ve beklentiler, olaylar başımıza geldiğinde nasıl hissedeceğimize karar vermek ve gelecekte ne olacağını düşünürken şimdi ve burada nasıl hissedeceğimize karar vermek de dahil olmak üzere, öngörüde bulunmanın çeşitli etkilerini ele almış. Sonuç olarak kitap, gelecek hakkında düşünme ile fiziksel ve zihinsel sağlık arasındaki bağlantıya dair giderek sayısı artan kanıtları ortaya koyuyor.
Sonuçta, hayatımızda özlem duymaya değer olan daha çok şeye ihtiyacımız var. Olumlu duygular hissederek dört gözle bekleyeceğimiz şeylerin olması, tünelin ucundaki ışık gibi, bize umut verir ve bizi mutlu eder.
Sabır acıdır, meyvesi tatlıdır.
Başarı
Başarının tanımı konusunda pek çok şey yazılabilir, bence başarının tanımı kişiseldir. Ancak ortak paydada başarı hissini sağlayan kişinin zorlukları aşması ve gelişmesidir. Zorluk yaşamadan başarı hissi yaşanamaz mı, illa zorluk mu lazım diyenlere cevabı sinir bilim veriyor. Sinir sisteminiz kontrastlar yaşamak istiyor. Uzun süren, iyi ya da kötü, her şeye uyum sağlıyoruz. Özetle, iyiye yeterince uzun süre maruz kaldıktan sonra iyi, iyi olmaktan çıkıyor. Yani, zorluk yaşamadan elde ettiğimiz başarı, bize başarı hissi vermiyor.
Nörobiyolog Indira Raman şöyle diyor:
“Beyin bir eğri üzerinde derecelendirerek değerlendirme yapar. Şimdiki zamanı hep bir önceki zamanla karşılaştırır. Böyle olunca başarılı hissetmenin sırrı öncesinde insanın kendisini başarısız hissetmesi olabilir.”
Bazen işleri veya hayatı çok iyi giden kişiler statükoyu değiştirecek hamlelerde bulunur. Rahat battı deriz. İşte tam bundan bahsediyoruz. İçgüdüsel olarak belki de rahat batıyor, çünkü daimi rahat, bizi başarılı hissettirmiyor, hayatımızda mutlaka o kontrastı yaratmamız gerekiyor.
Olumsuz duygular yaşamak, bu kontrastı yaşamak için çok gerekli. Hem sizi harekete geçirmek için dürter, hem de başarı duygusunu gerçek anlamda hissetmenizi sağlar.
Sonuçta, hayatı yaşamaya değer kılan, kendimizi başarılı hissettiren şey, olumsuzlukların üstesinden gelebilmektir.
Hayatlarımızın gelişmeye devam etmesini istiyoruz ve görüyoruz ki bu, zorluklar olmadan gerçekleşemez. Biraz can sıkıntısı, biraz hüsran, biraz sabırsızlık, başarıyı çok daha iyi hale getiriyor. Sağlıklı ama bize lezzetsiz gelen bir gıda gibi. Bu olumsuz duyguları yaşarken sizin için iyi olduğunu biliyorsunuz, ancak fayda sağlaması için bir şekilde istemeye istemeye çiğneyip yutmanız da lazım.
Sonuçta, sıkıntı, hüsrana uğramak ve sabırsızlık gibi “olumsuz” duyguları size fayda sağlayacak duygular olarak kabul edin:
- Can sıkıntısı doğru yolda olup olmadığımızı kontrol etmemizi sağlar.
- Hüsran bizi başarmaya ve kazanmaya iter.
- Sabırsızlık geleceğe olumlu duygularla odaklanmamız gerektiğini hatırlatır.
Bu duyguları kabul edin, kucaklayın ve bu enerjiyi sizin için anlamlı bir hedefi başarmak için kullanın.